Gökçe DİŞLEN |
Author : THE REASONS OF LACK OF MOTIVATION FROM THE STUDENTS’ AND TEACHERS’ VOICES (THE REASONS OF LACK OF MOTIVATION FROM THE STUDENTS’ AND TEACHERS’ VOICES ) |
Abstract | Full Text |
Abstract :Motivasyon, öğrenme sürecinin temelini oluşturduğu için yıllarca öğretmenlerin ilgi merkezi olmuştur. Öğrenme, karmaşık ve dinamik bir süreçtir, ve gerçek anlamda öğrenme motivasyon ile tamamlanır. İstek, öğrenmenin temel unsurlarından biri olduğu için, öğrenciler motivasyon ile öğrenme yolunda önemli bir adım atarlar. Ancak, bazı zamanlar derse karşı ilgi ve isteklerini yitirebilirler, ki bu da etkili dil öğreniminin önünde büyük bir engeldir. Bu nedenle, bu çalışma motivasyon eksikliği ile ilgilidir. Çalışma, ilk olarak, öğrencilerin dil öğrenmeye karşı gösterdikleri ilgisizliğin sebeplerini araştırır. Daha sonra, yabancı dil öğrenimine isteksizlik gösteren öğrencilerin motivasyonlarını arttırma yollarına odaklanır. Çalışmanın katılımcılarını, lise öğretmen ve öğrencileri oluşturmaktadır. Veriler, sınıf gözlemi, öğretmenlerle sözlü görüşme ve öğrencilere anket uygulaması ile toplanmıştır. |
|
MODERNİZM VE AVRUPALILAŞMA’NIN MAKAMSAL MÜZİĞE ETKİLERİ VE GÜNÜMÜZ BESTECİLERİNDE YANSIMALARI |
Author : Mehmet Can ÖZER |
Abstract | Full Text |
Abstract :Bu yazı, Türk Müziğinin kökenlerinden başlayıp, gelişim sürecinde onu etkileyen faktörleri irdeleyerek, günümüz sanatının oluşumu ve şekillenmesine yol açabilecek unsurlar ele almaktadır. Osmanlı’da Batılılaşma hareketleri, yeni müziğin toplumsal katmanlardaki etkisinin nedenleri irdelenerek, heterodoks unsurların terki ve resmi ideolojinin sanattan beklentisi araştırılmıştır. Tüm bu süreç sonucunda, günümüz bestecilerinden bazılarının bu etkilenim sonucundaki üretimleri araştırılmış ve yeni müzikteki farklı kullanımları incelenmiştir. Birbirlerinden kopuk yetişen Doğu ve Batı müziği sanatçılarının ayrımlarının kökenleri incelenmiş ve gelecekteki sanat için öneriler ortaya konmuştur. Amaçlanan bir diğer nokta ise, özellikle Türkiye’de Batı Müziği eğitimi almış insanlara Türk Müziğinin ve malzemesinin özetini sunmaktır. |
|
ORTAÇAĞ BATI FELSEFESİNİN OLUŞUMUNDA İSLAM BÖLGESİ FELSEFESİNİN YERİ VE ROLÜ |
Author : Rahil NECEFOV |
Abstract | Full Text |
Abstract :Makalede Ortaçağ İslam bölgesi felsefesinin Batı-Avrupa felsefesinin oluşumu ve gelişimindeki etkisi üzerinde durulmuş ve İngiltere, Türkiye, Rusiya ve İran alimlerinin görüşlerine dayanılarak İbn Rüşd (Averroes) ve İbn Sina (Avicenna) mirasının Ortaçağ Avrupasında özgür düşünce ve felsefenin şekillenmesi ve gelişmesindeki rolü ve yeri gösterilmiştir. Averroes ve Avicenna ideyalarının Fransa ve İtalya Universitelerinde ilk felsefe fakültelerinin yaranmasındakı rolü, böylece Dünya medeniyet tarihinde oynadığı özel rolü belirtilmiştir. |
|
MÜZİKTE TEKNOLOJİK SÜREÇ ve SÜREÇTEKİ DEĞİŞİMİYLE TÜRKİYE’DE MÜZİK TEKNOLOJİSİ EĞİTİMİ |
Author : Cihan IŞIKHAN |
Abstract | Full Text |
Abstract :Tarihsel süreçte çalgılar ve müzik üretimiyle başlayan, ancak ses kayıtlarının devreye girmesiyle tonmaysterlik veya ses mühendisliği adları altında kendine özgü çalışma alanını yaratan müzik teknolojisi, günümüzde seslendirme sistemleri, müzik altyapı düzenleme, yayıncılık sektörü, akustik, ses tasarımı ve analiz, sorgulama sistemleri vs. gibi pek çok alanı kapsar hale gelmiştir. Bu kadar geniş bir alana ve her biri kendi endüstrisini yaratmış sektöre hitap eden müzik teknolojisi için uzman birey yetiştirmek de müzik teknolojisi eğitimini kendine özgü bir yapıya dönüştürmüştür. Önceleri teknik altyapı üzerine kurulmuş müziksel bilgilerle ve kabaca usta-çırak ilişkine dayalı müzik teknolojisi eğitimi, şimdilerde lisans ve giderek lisansüstü eğitimi zorunlu kılan bilimsel bir süreç sonunda tamamlanmakta ve mesleğinde uzman bir müzik teknolojisi çalışanı ancak bu sürecin sonunda farkını ortaya koymaktadır. Türkiye’deki müzik teknolojisi eğitimi için de genel ilke bundan farklı değildir. Lisans düzeyde müzik teknolojisi üzerine eğitim veren diğer özel veya kamu kurumlarının içinde Türkiye’de ilk olan DEÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bilimleri Bölümü Müzik Teknolojisi Anabilim Dalı program ve içeriği ise son değişikliklerle birlikte ülkemiz müzik teknolojisi lisans sürecinde etkili bir eğitim modelini ortaya koymaktadır. |
|
SENFONİ ORKESTRASININ KISA TARİHÇESİ |
Author : Ganire HÜSEYNOVA |
Abstract | Full Text |
Abstract : Senfoni orkestrasının oluşumu yüzyıllar boyunca sürmüştür. Temelleri önce opera ve kilise müzik gruplarının üzerinde kurulan bu topluluklar 15-17. yüzyıllarda küçük ve ayrışık öğelerden oluşur. 18. yüzyılın ortalarından itibaren daha çok senfoni ve enstrümantal konser türlerinin gelişimi bestecilerin çoksesli müzik tarzından ayrılış, rengarenk tını çeşitliliği ve orkestral seslerin daha belirgin ifade etmek arzusuna yol açar. Orkestranın gelişimi ağırlıklı olarak iki hat boyunca devam eder. Bir yandan, genel yapısındaki artışla birçok yeni çalgılarla zenginleştirilir. Diğer taraftan, orkestraların iç imkanlarının gelişmesiyle ses renkleri daha net, eserlerin müzikal dokusu açık bir şekilde ifade edilir. Orkestrada çalınan eserin resmini çizerek ruhunu yaşatan şef sanatının kökenleri de eski zamanlardan beri izlenmektedir. Antik ve ortaçağda koro yönetimi sıkça eller ve parmakların şartlı sembolik hareketler sistemi üzerinden gerçekleştirilir. 15. yüzyılda polifoni müziğinde artan karmaşıklık ve orkestral çalgıdaki gelişim, daha doğru ve net bir ritmik şeklin yürütülmesi için “battuta” ile yönetmeyi ortaya çıkarır. 19. yüzyıldan itibaren senfonik müziğin gelişmesi ve orkestranın yapısal olarak genişlemesi müziğin daha etkili ve rengarenk icrası için yöneten kişinin genel topluluk içinden ayrılarak tüm dikkatinin şefliğe odaklamasını gerektirir. Eskiden başkemancının yönetmek için kullandığı yayın yerini giderek şef batonu alır. |
|
BÜYÜMENİN DİNAMİĞİ ÜZERİNE BİR NEDENSELLİK ANALİZİ |
Author : İsmail TAŞ |
Abstract | Full Text |
Abstract :Dünyada yaşanan teknolojik değişimlerin sonucu dış ticaret, uygulamada çok kolay hale gelmiş ve dünya ticaret hacmi hızlı bir artış göstermiştir. Bu artışın gerçekleşmesi ülkelerin uyguladıkları büyüme politikaları ile yakında ilişkilidir. Kimi ülkeler korumacı yani ithal ikameci politikalar uygulayarak büyümeyi hedeflerken kimi ülkeler ise ihracata dayalı politikalar uygulayarak büyüme hedeflerini gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Hem ihracata dayalı büyüme hipotezi hem de ithalata dayalı büyüme hipotezi uygulamalı iktisatta önemli bir tartışma konusudur. Çalışma iki ayrı bölüme ayrılmıştır ve 1962 ile 1981 ve 1982 ile 2010 yılları arasındaki dönemler ayrı ayrı analiz edilip değerlendirilecektir. Bu çalışmanın asıl amacı Türkiye için 1980 öncesi ve sonrası politika değişikliği yapılan iki dönemi farklı analiz ederek ihracat, ithalat ve büyüme arasındaki ilişki incelenmesidir. Ekonometrik analizde değişkenlerin durağan olup olmadığı Dickey Fuller (ADF) testi ile analiz edilmiştir. Değişkenler durağan hale getirildikten sonra değişkenler arasında nedensellik ilişkisinin varlığı test etmek için Granger nedensellik testi uygulanmıştır. Çalışmanın sonucunda 1962 ile 1981 yılları arasında kalan dönemde Türkiye için ithalata dayalı büyüme stratejisinin geçerli olduğu, 1982 ile 2010 yılları arasında kalan dönemde ise ihracat dayalı büyüme stratejisinin geçerli olduğuna dair kanıtlar bulunmuştur. |
|
ADIYAMAN HAVZASININ JEOMORFOLOJİK ÖZELLİKLERİ |
Author : Sabri KARADOĞAN, Saadettin TONBUL |
Abstract | Full Text |
Abstract : Adıyaman havzası, Suriye-Arabistan düzlüklerine (platformuna) bakan ve Türkiye’nin en güneyindeki tektonik-orojenik üniteyi oluşturan “Kenar Kıvrımları Kuşağı” üzerinde yer almaktadır. Kuvaterner' de meydana gelen doğal ortam değişikliklerinin şiddetle yaşandığı bir coğrafi konuma sahip olan havza, bir geçiş ve bindirme zonu üzerinde bulunmasından dolayı çok çeşitli yer şekillerini barındırmaktadır. Sahada kıta-kıta çarpışmasının sonucu olarak kıvrımlı, kırıklı ve şaryajlı yapılar, havza tabanındaki istiflenmeye bağlı olarak yatay ve bu yapıların genç tektonizmanın etkisinde kalması sonucu değişik yükseltilerde aşınım yüzeyleri ve sekiler, monoklinal yapı şekilleri ortaya çıkmıştır. Eosen’den beri sürekli aşınım birikim ve aktif tektonizma denetiminde biçimlenen havzada sürekli değişen ve üst üste gelişen bir senklinal havza modeli ortaya oluşmuştur. Havza tabanıyla belirgin bir eğim kırıklığı ile ayrılan Güneydoğu Torosları Fırat Nehrine (bugünkü Atatürk Baraj Gölüne) kavuşan akarsular tarafından yoğun olarak yarılmıştır. Aşındırılan malzemele havza tabanındaki senklinalleri doldurmuştur. Akarsu aşındırmasının havza tabanında da devam etmesi ve yoğun sedimantasyon, genç çökellerin deformasyona uğraması, havzada aktif tektonizmanın devam ettiğini göstermektedir. |
|
İKTİDAR MÜCADELELERİ VE İNSAN HAYATINA MÜDAHALELERİ BAKIMINDAN İKİ BAŞKAN KARAKTERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI |
Author : Necla DAĞ |
Abstract | Full Text |
Abstract :Ütopyalar dünya edebiyatında önemli yer tutar ve memnun olunmayan dünyadan kaçıp kurtulma düşüncesinin ürünleridir. Yeryüzü cennetleri olarak adlandırılan ütopyalar, tersi durumun söz konusu olduğu yerlerde yeryüzü cehennemleri, distopya ya da anti-ütopya şeklinde adlandırılırlar. Ütopyalar söz konusu olduğunda göz ardı edilemeyecek bir kavram olan ada hemen hemen bütün ütopik eserlerde dikkat çeker. Bu çalışmamızda inceleyeceğimiz Zülfü Livaneli’nin Son Ada adlı eserinde de yerleşim yeri olarak ada tercih edilmiştir. Ütopyadan distopyaya doğru değişen adadaki yaşam zamanla çekilmez duruma gelir ve insanın doğaya yaptığı müdahalenin sonucu, yaşam alanı olan son mekânları da yok edilmiş olur. Son Ada romanı ile karşılaştıracağımız Sevinç Çokum’un Çok Yapraklı İlişkiler kitabı, bir ütopya özelliği taşımamakla beraber bilinmez bir zamanda geçen olayları anlattığı için bazı kahramanlar ve olaylar ütopik unsurlar taşımaktadırlar. Her iki romanda da sıklıkla vurgulanan fikir, insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliği olan düşünce özgürlüğünün yok edilemeyeceğidir. |
|
ORHAN PAMUK’UN ROMANLARINI YAZAN ROMAN KAHRAMANLARI |
Author : Tahsin YAPRAK |
Abstract | Full Text |
Abstract : Günümüzde Postmodern romanların en belirgin özelliği olarak kabul edilen üstkurmaca, kurmacayı belirginleştirmeyi, romanın yazılma sürecini romanın asıl konusu haline getirmeyi sağlayan uygulamalar bütünüdür. Kavram ilk defa 1970 yılında kullanılsa da, üstkurmaca, daha önce Romantik ve Realist / Natüralist romanlarda da –farklı amaç ve yoğunlukta olsa da– kullanılmıştır ve Postmodern romanlarda kullanılan üstkurmaca, bu uygulamalardan izler taşımaktadır. Günümüz Türk edebiyatında Postmodern romanlarıyla tanınan Orhan Pamuk, Beyaz Kale ve sonrasında yazdığı Postmodern romanlarında pek çok üstkurmaca tekniğini romanlarında kullanmıştır. Yazımızda Orhan Pamuk’un artık imzası haline gelen bir üstkurmaca uygulamasını, “gerçek okurun okuduğu romanın içinde, romanın yazarı olduğunu söyleyen kahramanları” tespit edeceğiz. Orhan Pamuk’un yazarlığını “emanet ederek” oluşturduğu bu bariz paradoks, hem kendisi ve okur için bir eğlence olmuş hem de “romanla” ilgili düşüncelerini –kendini gizlermiş gibi yaparak– okura aktarmasını sağlamıştır. |
|
TÜRK HALKLARI ARASINDA ORTAK İLETİŞİM DİLİNİN OLUŞTURULMASINDA SÖZ VARLIĞININ ETKİSİ |
Author : Elchin İBRAHİMOV |
Abstract | Full Text |
Abstract :Türk Dilli Halklar Arasında Ortak İletişim Dilinin Oluşturulması: Türk dilli milletler arasında ortak iletişim dilinin oluşturulması günümüzün en doğal ve büyük sorunlarından biridir. Ortak iletişim dili oluşturmak konusunda bugün neler yapılmalıdır, hangi önlemler alınmalıdır? Öncelikle yapılması gereken ilk ve önemli iş bütün Türk soylu halkların ortak bir alfabeye geçmesidir, Bilgisayar ve iletişim teknolojileri Latin alfabesine dayalı olarak geliştiğine göre bütün Türk soylu halklar en kısa zamanda ortak bir Latin alfabesine geçişi sağlamalıdır. Bu ortak latin alfabesinde Türk lehçelerindeki ortak sesler için ortak harfler kullanılmalıdır. Bu alfabe mümkün olduğu kadar pratik ve kolay olmalı, aynı zamanda bu alfabenin bütün Türk halklarına öğretilmesi ve alfabenin kullanılması için dilcilerin üzerine önemli görevler düşmektedir. Bu alfabede bütün Türk dilli Cumhuriyet ve toplulukları için gerekli olan işaretler belirtilmelidir. Türk dünyasında ana dilde öğrenim ve öğretim konusu da üzerinde önemle durulması gereken bir başka konudur. Türk soylu halklar ilkokuldan üniversiteye kadar öğretimlerini ana dillerinde yapmalıdır. Ana dilden başka bir dille öğretim yapılması dereceli olarak kaldırılmalı, her öğretim kademesinde aşamalı olarak ana diliyle öğretime geçilmelidir.Türk halkları birbirinin edebi eserlerini okumalı, okutmalıdır. Okul kitaplarında her Türk lehçesinden parçalar özgün şekilleriyle ve o lehçeye aktarılmış şekilleriyle yer almalıdır. Bütün Türk lehçelerinin söz varlığını ortaya koyacak büyük bir karşılaştırmalı sözlük hazırlanmalıdır. Bugün Türk dillerinin genel bünyesinde 40.000 ila 80.000 kelimelik söz varlığı mevcuttur. Bir kavram için bir lehçede yabancı kaynaklı kelime, diğer lehçelerde Türkçe kökenli kelime kullanılıyorsa Türkçe kökenli kelime o lehçeye de alınmalıdır. Böylece lehçelerin söz varlıkları da doğal kaynaktan zenginleşmiş olacaktır. |
|
TÜRKİYE’NİN ÖĞRETMEN YETİŞTİRME PROBLEMİ (1923-1954 Yıllar Arası) |
Author : Fahrettin KORKMAZ, Birsen BAĞÇECİ, Nafiye Nur MEŞE, Serkan ÜNSAL |
Abstract | Full Text |
Abstract :Bu araştırmanın amacı Türkiye’de öğretmen yetiştirme sürecinde karşılaşılan problemleri kesitsel olarak (1923-1954) incelemektir.Bir ülkenin kalkınmasında öğretmenlerin rolü yadsınamaz derecede önemli olduğu düşünülmektedir.Gelecek nesillerin yetişmesinde en önemli paya sahip olan öğretmenlerin özellikle öğretmenlik mesleğine başlamadan önce almış oldukları eğitimin niteliği gelecek nesillerin inşası sürecini doğrudan etkilemektedir.Bundan dolayı öğretmenlerin mesleğe başlamadan önce aldıkları eğitim daha fazla önem kazanmaktadır.Türkiye’nin öğretmen yetiştirme problemi özellikle Cumhuriyet döneminden 1954 yılına kadar ayrıntılı bir şekilde incelenmiş ve bu sancılı süreç detaylı bir şekilde aktarılmaya çalışılmıştır.Bu dönem içerisinde öğretmen yetiştirme problemini aşmaya yönelik çok farklı denemeler ve bu denemelerin sonuçları bu çalışmada ortaya konulmuştur.Söz konusu denemeler bazı zaman çok kısa süreli bazı zamanda uzun soluklu olmuştur. Özellikle Cumhuriyet döneminden 1950’li yıllara kadar yaşanan deneyim şunu göstermektedir ki öğretmen yetiştirme politikası kısa süreli siyasi çekişmelerden uzak tutulmalı ve hükümet programlarından ziyade bir devlet politikası haline getirilmelidir. |
|
KİMYA EĞİTİMİ ÖĞRENCİLERİNİN SORGULAMAYA DAYALI ÖĞRENMEYE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ |
Author : Aydın KIZILASLAN |
Abstract | Full Text |
Abstract : Kimya eğitiminde kimya kavramları soyut olması öğrencilerin bunları anlamalarını zorlaştırır. Fen eğitimi araştırmacılarının çözüm aradıkları en önemli problemlerden biride öğrencilerin kavramları kavrayıp ve bunların imajlarını zihinlerinde canlandırmalarını sağlayacak öğretim yöntem ve stratejileri geliştirmektir. Bu problemin çözümüne dair geliştirilen en önemli ve en uygulanan yöntemlerden biride öğrenenin kendi öğrenmesinde sorumlu olduğu yapılandırmacı yaklaşıma dayanan sorgulamaya dayalı öğrenme yöntemidir. Bu çalışmanın amacı ise kılavuza-dayalı sorgulamalı (inquiry-based leaning) laboratuvar ortamında deneysel aktiviteler yapan öğrencilerin sorgulamaya-dayalı öğrenme yöntemine dair görüşlerinin irdelemiştir. Bahar dönemi analitik kimya dersini alan kimya eğitimi öğrencilerinin daha önce geleneksel laboratuvar yöntemi olarak bilinen “cookbook” yöntemini göz önünde bulundurarak sorgulamaya-dayalı laboratuvara yöntemine karşı görüşlerinde ne tür bir değişiklik olduğunu irdelemek adına yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Sonuç olarak sorgulamaya-dayalı laboratuvar etkinliğinin öğrencilerin bilimsel süreç becerilerinin gelişmesinde önemli rol oynadığıdır. Bu süreç içerisinde en göze çarpan sonuç ise öğrencilerin bütün laboratuvar etkinliklerinin bu şekilde tasarlanmasını istemeleridir. |
|
MANAS DESTANI’NDA ALKIŞ VE KARGIŞLAR |
Author : Mehmet Emin BARS |
Abstract | Full Text |
Abstract : Manas Destanı, Kırgızların millî destanıdır. Manas Destanı, Kırgızların dış düşmanları olan Kalmuklar ve Çinliler ile yaptıkları savaşları ve kendi içlerindeki mücadeleleri anlatmaktadır. Destanda anlatılan eski Türk hayatı dikkate alınırsa, Manas Destanı'nın sadece Kırgız Türklerinin değil bütün Türklüğün ortak bir kültür ürünü olduğu görülecektir. Destan, Orta Asya Türk tarihi ve medeniyetine ait hatıraları da ihtiva etmektedir. Türk sözlü kültür ürünlerinin pek çoğunda yer bulan alkış ve kargışlar, Türk kültürünün temel eserlerinde önemli yer tutar. Türk halk kültüründe halk inanışlarının, büyülerin, kargışların ve yakarışların önemli bir yeri vardır. Zengin bir halk edebiyatı vücuda getirmiş olan Türk milletinin, zaman zaman değişmeler göstererek, geçmişten günümüze kadar taşıdığı çeşitli konu ve temalarda binlerce alkış ve kargışı mevcuttur. Bu makalede Manas Destanı’nda alkış ve kargışların kullanımları incelenecektir. |
|
ÖĞRETMENLERİN ÜNİVERSİTE HAZIRLIK SINIFLARINDAKİ İSTENMEYEN ÖĞRENCİ DAVRANIŞLARINI ALGILARI |
Author : Bülent Arif GÜLEÇ, Nuray GÜLEÇ |
Abstract | Full Text |
Abstract :Bu çalışmanın amacı, üniversite hazırlık sınıflarındaki İngilizce öğretmenleri tarafından gözlenen istenmeyen öğrenci davranışlarını belirlemektir, Öğretmenlerin, “istenmeyen” olarak tanımlanan öğrenci davranışlarını algıları ve sınıflarındaki yaygın istenmeyen öğrenci davranışları araştırılmıştır. Bu çalışma şu sorulara cevap aramaktadır: Üniversite hazırlık sınıflarındaki İngilizce öğretmenleri istenmeyen öğrenci davranışlarını nasıl algılamaktadır? İngilizce öğretmenleri sınıflarında ne tür istenmeyen öğrenci davranışlarıyla karşılaşmaktadır? Üniversite hazırlık sınıflarındaki İngilizce öğretmenleri tarafından yaygın olarak gözlenen istenmeyen öğrenci davranışları nelerdir? Öğretmenlerin cinsiyeti, yaşı, deneyimi, mezun oldukları bölüm, ders verdikleri sınıf sayısı ve sınıflardaki öğrenci sayısı ile sınıf içi istenmeyen davranışları algıları arasında anlamlı bir ilişki var mıdır? Bu araştırma, tanımlayıcı bir çalışmadır. Bu çalışmaya, Çukurova Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu Hazırlık sınıflarında görev yapan 40 adet İngilizce öğretmeni katılmıştır. Veriler bir anket yoluyla toplanmıştır. Anket iki bölümden oluşmaktadır. Birinci kısımda, katılımcıların cinsiyeti, yaşı, deneyimi, mezun oldukları bölüm, ders verdikleri sınıf sayısı ve sınıflardaki öğrenci sayısı hakkında sorular vardı. İkinci kısımda ise üniversite hazırlık sınıflarındaki İngilizce öğretmenlerinin sınıflarındaki istenmeyen davranışlar hakkındaki algıları araştırıldı. Sonuçlara göre, “ders esnasında cep telefonu kullanmak”, “sınıftaki diğer öğrencilerle ya da öğretmenle fikir ayrılığı yasamak ya da tartışmak”, “öğrenmene karşı arsızca ya da kaba sözler ya da cevaplar söylemek”, “kopya çekmek”, “düzenli olarak ders çalışmamak” yaygın olarak meydana gelen sınıf içi istenmeyen davranışlardı. Ayrıca, “derslerden kaytarma” en yaygın olarak karşılaşılan istenmeyen davranış türüydü. Son olarak, öğretmenlerin cinsiyeti, yaşı, deneyimi, ders verdikleri sınıf sayısı, sınıflardaki öğrenci sayısı ile sınıf içi istenemeyen davranışları algıları arasında anlamlı bir ilişki bulundu. Buna rağmen, öğretmenlerin mezun oldukları bölüm ile sınıf içi istenemeyen davranışları algıları arasında anlamlı bir ilişki bulunamadı. |
|
ŞEYHÜLİSLAM HOCA SADEDDÎN EFENDİ VE MANZUM FETVÂLARI |
Author : Muhittin ELİAÇIK |
Abstract | Full Text |
Abstract :Osmanlı’da nazmen kaleme alınmış eserler arasında hukûkî bir konum taşıyan fetvâlar da yer almış ve bazı şeyhülislâm veya müftüler kendilerine nazmen sorulan sorulara aynı şekilde cevap vermişlerdir. Çok da yaygın olmayan bu şekil belli zaman, çevre ve kişilerle sınırlı kalmış ise de, Osmanlı’da bu konuda bir geleneğin oluştuğu görülmektedir. İlk örnekleri 16.yüzyılın ikinci yarısında görülen bu fetvâlara 17-18.yüzyıllarda da rastlanmış, 19.yüzyıldan itibaren ise örnekleri çok azalmıştır. Bu fetvâların ilk örneklerinin Kanûnî ve II.Selim dönemlerinde 30 yıl şeyhülislâmlık yapmış olan Ebussuûd Efendi ile başladığı söylenebilir. Manzum fetvâlar Klasik Türk Edebiyatı içinde de orijinal bir tür olarak ele alınabilir. Fetvâ kelimesi Arapça fetâ kökünden türemiş ve müşkil bir meselenin güçlü bir cevapla çözülmesini anlatmış, iftâ ise bir meselenin hükmünün araştırılarak ortaya konulmasını ifade etmiştir. Osmanlı’da manzum fetvâlar her biri bir divan şairi olan şeyhülislâm veya müftülerin kaleminden çıkmış olup, bu şeyhülislâmların en başta geleni padişah ho¬calığı ile şeyhülislâmlığı aynı anda yürüten, tarihçi ve müderris Hoca Sadeddin Efendi’dir. Bu makalede onun tespit edilen manzum fetvâları tanıtılmaktadır. |
|
ÇEVRESEL KUZNETS EĞRİSİ’NİN YÜKSELEN PİYASA EKONOMİLERİNDEKİ GEÇERLİLİĞİ: PANEL VERİ ANALİZİ |
Author : Filiz ERATAŞ, Ece DEMİRAY EROL, Hayriye BAŞCI NUR |
Abstract | Full Text |
Abstract :Çevre sorunları ile ekonomi arasında çok yakın ve karşılıklı ilişki bulunmaktadır. Ekonomik faaliyetlerin fazlalaşması çevre sorunlarına sebep olurken, çevre sorunları da sürdürülebilir ekonomik büyüme üzerinde olumsuz etki yaratmaktadır. Başka bir deyişle, ekonomik gelişme çevre kirliliğini, çevre kirliliği ise ekonomik gelişmenin ekonomik ve sosyal maliyetini arttırmaktadır. Bu çalışmanın amacı ABD Ticaret Departmanın “yükselen piyasa ekonomileri” olarak sınıflandırdığı 10 ülke (Çin, Hindistan, Endonezya, Güney Kore, Türkiye, Polonya, Meksika, Brezilya, Arjantin ve Güney Afrika Cumhuriyeti) kapsamında gelir düzeyi ve çevre kirliliği arasındaki ilişkiyi incelemektir. Panel veri analizinin kullanıldığı ampirik model çerçevesinde, öncelikle değişkenlerin hetorejenliği delta testi yardımıyla incelenmiştir. Ardından,? CD?_LM testi ile yatay kesit bağımsızlığının gözlendiğine karar verilen bu modelde, birinci nesil birim kök testleri aracılığı ile serilerin durağanlığı araştırılmıştır. Değişkenler arası eşbütünleşik ilişkinin varlığı ispatlandıktan sonra, uzun dönem regresyon katsayıları Breitung İki Aşamalı En Küçük Kareler yöntemiyle tahminlenmiştir. Elde edilen bulgulara göre, analize konu olan ülkelerde Çevresel Kuznets Eğrisi yaklaşımı geçerlidir. |
|
OKUL ÖNCESİ DÖNEMİ İŞİTME ENGELLİ ÇOCUKLARDA MÜZİK EĞİTİMİ |
Author : Ece KARŞAL, Tülin MALKOÇ |
Abstract | Full Text |
Abstract :Bu çalışmada, Okul öncesi dönem işitme engelli çocuklara müzik eğitimi verilmiş ve bu eğitimin çocukların bedensel, özgüven, sosyal ve zihinsel gelişimlerine etkisi araştırılmıştır. Yapılan 18 haftalık eğitimin ardından çocuklardaki gelişim incelenmiştir. Çocuğun bedensel, özgüven, sosyal ve zihinsel alanlarındaki gelişimleri müziksel ögelerle desteklenmiş, temel eğitime daha hazır hale gelmeleri amaçlanarak bir eğitim programı uygulanmıştır. Araştırmada öntest - sontest kontrol gruplu deneysel bir araştırma modeli uygulanmıştır. Ayrıca uygulanan anket çalışması ile demografik faktörler de incelenmiştir. Araştırmanın sonucunda, çocukların bedensel,sosyal ve zihinsel gelişimlerinde deney ve kontrol gruplarında paralel bir gelişim süreci izlenirken, özgüven gelişimi konusunda deney grubundaki öğrencilerden anlamlı derecede yüksek sonuçlar elde edilmiştir. Bu bağlamda, verilen müzik eğitiminin okulöncesi dönemi işitme engelli çocukların özgüven gelişimlerini desteklediği sonucu elde edilmiştir. |
|
YETİŞKİN EĞİTİMİNE KATILIM, EĞİTİM İHTİYAÇLARI, GÜÇLÜKLER ve KAZANIMLAR: “KARADUVAR MAHALLESİ ÖRNEĞİ” |
Author : Ufuk Cem KOMŞU |
Abstract | Full Text |
Abstract :Bu araştırmada, kentleşmeyle ilgili yapısal sorunları olan bir kentteki sorunların, o kentte yaşamakta olan yetişkin bireylerin öğrenme ve eğitim süreçleriyle etkileşiminin incelenmesi ve kentlerdeki yaygın eğitim programlarına gösterilen talebin yapısı ile kent ortamındaki yetişkin eğitimi uygulamalarının betimlenmesi hedeflenmiştir. Mersin’in Karaduvar Mahallesi’ndeki yetişkinlere görüşme formları ve soru dizisi uygulanmıştır. Mahalle halkının yaygın eğitim kurslarına ilgi ve katılım düzeyleri düşük bulunmuştur. Katılımcıların yetişkin eğitimi etkinliklerine yönelme amaçları ve kurs tercihleri ile yaşadıkları sorunlar karşılaştırıldığında, ihtiyaçlar ve amaçlarla kısmen uyumlu eğitim tercihlerinin olduğu görülmüştür. Yaygın eğitim kurslarına katılım amaçları olarak mesleki kariyerde gelişim, bireysel öğrenme zevki, yasal zorunluluklar nedeniyle katılım ve sosyalleşmek ön plana çıkmıştır. Sosyo-kültürel ve yerel siyasetle bağlantılı sorunların aşılmasıyla ilgili eğitim konularına olan talep ve katılım düzeyleri çok düşük kalmıştır. Yaygın eğitime katılımda karşılaşılan engeller arasında maddi güçlükler, ev ve aileyle ilgilenme zorunluluğu ve yoğun çalışma temposu öne çıkmıştır. Eğitim kazanımları olarak en çok özgüven artışı, mesleki gelişim ve aile sorunlarının çözülmesi dile getirilmiştir. |
|
ARTHUR MILLER’İN DEATH OF A SALESMAN ADLI YAPITINDA AMERİKAN RÜYASI ve ÇÖKÜŞÜ |
Author : Önder ÇAKIRTAŞ, Erol GÜLÜŞTÜR |
Abstract | Full Text |
Abstract :Yüzyılımızın en önemli Amerikalı dram yazarlarından Arthur Miller'in kahramanları, haşin bir toplum içerisinde, kendi vicdanlarıyla yaşayabilmek için bireysel suç ve sorumluluklarıyla uzlaşmaya çalışır. Miller’in oyunları, genellikle aile hikâyelerini anlatan bireysel dramlar gibi gözükse de, çağının önemli toplumsal, siyasi ve ahlaki sorunlarına eğilir. Türkçe’ye Satıcının Ölümü diye çevrilen Death of A Salesman oyununda orta halli bir Amerikan ailesinin başarı, refah ve şöhreti yakalayabileceği fikrini yansıtan Amerikan Rüyasının izlerini yansıtan yaşamlarından kesitler aktarılır. Oyunun kahramanı Willy Loman, Amerikan kapitalist düzeninde, satış mesleğinin gerektirdiği ticari ilişkilere yönelik profesyonel bir bakış açısı kazanır. Ancak, özenle inşa edilmiş yapay hayatı içinde kişisel bir başarısızlık yaşar ve kendi düşüncelerinden ve ailesinden kaynaklanan hataları fark etmede başarısız olur. Başarısız oluşu, ailesinin ve özellikle eşinin ona karşı beslediği sevgiyi azaltmaz, ancak materyalist bir kimliğe bürünüp zenginlik uğruna sürekli gerçeklikten uzak tavırlar takınması düşünü kurduğu başarı, refah ve şöhretin sonunu getirir. Bu çalışmanın amacı Amerikan Rüyasının göçmenler üzerindeki etkisini ve Amerika’nın göçmenlerce nasıl değerlendirildiğini Arthur Miller’in Death of A Salesman oyunundaki Loman ailesi örneği ile aktarmaktır. |
|
DOĞALCI EKOLDE F.M. DOSTOYEVSKİ’NİN YERİ |
Author : Jale KARACAN |
Abstract | Full Text |
Abstract : Doğalcı ekol, 1840'lı yıllara doğru Rus edebiyatında ortaya çıkmış ve 1850'li yıllara kadar da varlığını sürdürmüştür. 1820-1830'lu yıllar arasında gerçekçi yöntemi benimseyen A.S.Puşkin, M.Y. Lermontov ve özellikle de N.V. Gogol’ün yapıtları sayesinde realizm akımı, 1840'lı yıllarda Rus edebiyatına egemen olur. Doğalcı ekolün en önemli temsilcisi N.V.Gogol, kuramcısı ise V.G.Belinski olarak kabul edilir. Belinski Rus edebiyatından, insanlığa sonsuz sevgi ve saygı duyulması, gerçeğin yalın bir anlatımla aktarılması, çağdaş toplumun sanatsal açıdan analiz edilmesi gibi ilkelerin gerçekleştirildiği eserler talep etmektedir. Bunların yanı sıra edebi alanda da pek çok yenilik ve değişim gerçekleşir. Rus edebiyatında geleneksel konular yeni bir tarzda ele alınır. Bu ekolde N.A.Nekrasov, İ.S.Turgenyev, İ.A.Gonçarov, F.M.Dostoyevski, V.İ.Dal, D.V.Grigoroviç gibi pek çok Rus yazar, çağdaş Rus toplumunun günlük yaşamını eserlerinde ele alır. Edebiyat yaşamına İnsancıklar (Bednıye lyudi,1846) adlı romanıyla başlayan F.M.Dostoyevski, bu ekolün temsilcileri tarafından ikinci N.V.Gogol olarak kabul edilir. F.M.Dostoyevski'nin bu eseri, doğalcı ekolün konu ve figürlerinin işlenişi açısından önemli bir yere sahiptir. Dostoyevski, daha önce yüzeysel olarak anlatılan fakir insanların yaşamlarını bu ekol içerisinde gerçekçi ve derinlemesine ele alarak, bu insanların iç dünyalarını eserlerinde yansıtmış ve böylece bir ilki gerçekleştirmiştir. |
|
STRATEJİK YÖNETİMDE PAYDAŞLAR YÖNETİMİ KURAMINA GİRİŞ: ARACI YAKLAŞIMLAR |
Author : A. Gönül DEMİREL |
Abstract | Full Text |
Abstract : Günümüz organizasyonları yaşam döngülerini sürdürebilmeleri için tüm paydaşlarının beklentilerine cevap vermek zorundadırlar. Paydaş; şirketin hedeflerine ulaşabilme yeterliliklerinden çıkarları, beklentileri olan ve bir şekilde fayda sağlayacak olan tüm kişi, kurum ve kuruluşlar, olarak tanımlanmaktadır. Paydaşlar kuramı literatüründe farklı yaklaşımlar öne sürülmektedir. Schilling’e (2000) göre paydaşlar teorisi sistem teorilerinin bir alt kümesidir. Donaldson ve Preston (1995) Paydaş kuramını literatürde üç ana dalda incelemektedir. Kuralcı (Normative), Tanımlayıcı (Descriptive), Aracı (Instrumental). Bu çalışmanın amacı aracı kuramsal yaklaşımına bir giriş yaparak bu alandaki öncü modelleri sunmak, paydaş yönetimi kavramının stratejik yönetim içerisindeki önemine dikkat çekmek ve günümüzde gelmesi gereken noktaya doğru küçük bir ışık tutmaktır. Aracı yaklaşım, paydaş yönetimi ve geleneksel kurumsal hedeflere (karlılık, büyüme vb.) ulaşılabilirlik arasındaki bağlantıları tanımlamaktadır. |
|
SAĞLIK SEKTÖRÜNDE TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ |
Author : Eray GEMİCİ, Mustafa Fedai ÇAVUŞ |
Abstract | Full Text |
Abstract :Sağlık hizmetlerinin sunumunda müşteri odaklı yaklaşımın benimsenmesi ve sağlıkta toplam kalite yönetimi çalışmalarının ve uygulamalarının önem kazanmaya başlaması, küresel rekabetin hızlandığı günümüzde kaçınılmaz bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Sağlık sektöründeki toplam kalite yönetiminin iyileştirilmesine yönelik gerek özel teşebbüs gerekse de devlet tarafından yapılan uygulamaların, her geçen gün sağlık sektörünün önemli bir paydasını oluşturan hastaların memnuniyetine yönelik olarak farklılaştığı ve geliştiği görülmektedir. Bu açıdan müşteri memnuniyeti ve müşteri sadakatinin sağlanması noktasında kurumların kaliteyi iyileştirmeye dönük çabaları bu çalışmanın özünü oluşturmaktadır. Bu yönleriyle ele alınan çalışmada sağlık sektöründe uygulanan toplam kalite yönetimine ilişkin çeşitli roller (devlet, hasta ve sağlık sektöründe çalışanlar) perspektifinde değerlendirilmiştir. |
|
RAMAZAN MANİLERİ |
Author : Sabri Tevfik HAMMAN |
Abstract | Full Text |
Abstract :Çalışmamızda "Ramazan manileri" ; tür, şekil ve içerik bakımlarından ele alınmaktadır. Özellikle İstanbul manilerinin diğer edebi tür ve şekillerle yapı, tip, motif ve konu gibi yönlerden ilişkisi incelenmiştir. Folklorun herhangi bir konusunda yürütülen çalışmalar diğer tür ve şekillerle bağları dikkate alınarak yapılmalıdır. Türkiye’ de Ramazan manilerinin topluma etkisi belirlenmeye çalışılmıştır. Ramazan manilerinin Türk kültüründeki yeri incelenmiştir. Çalışmamız giriş bölümü dışında iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümü, mani kelimesinin anlamı ve edebi terim olarak edebiyattaki yeri ile Ramazan manileri üzerine yapılmış çalışmaları kapsamaktadır. Birinci bölümde Ramazan manilerinin şekilleri ve İstanbul manilerinin tarihi ele alınmıştır. Bu bölümde aynı zamanda manilerin diğer halk edebiyatında yer alan edebi türler ile arasındaki ilişki irdelenmiştir. İkinci bölümde Ramazan manilerinin konuları ve yönleri ele alınıp mani örnekleri verilmiştir. Çalışmanın sonuna sonuç bölümü ve kaynakça eklenmiştir. Ayrıca çalışmanın genelinde Türk edebiyatındaki maniler ile Arap edebiyatındaki mani benzeri edebi türler karşılaştırılmış, çalışmanın sonunda karşılaştırılan ögelerin aynı kaynaktan beslendiği sonucuna varılmıştır ve bu belirtilmiştir. |
|
ÇEVRESEL FAKTÖRLERİN KÜRESEL EKONOMİYE ETKİLERİ VE ÖNERİLER |
Author : Oğuz BAL |
Abstract | Full Text |
Abstract :Küresel ekonomik hareketler ve bu kapsamdaki gelişmeler, çok uluslu şirketlerin doğrudan sermaye hareketleri ile ilişkilidir. Çok uluslu sermaye yatırımlarının birincil amacı ise kârını maksimum düzeyde gerçekleştirmektir. Bu anlamda çok uluslu kuruluşların yapılanmalarında çevre, yaşam kalitesi, siyasal, sosyal faktörler gibi toplum için hayati öneme sahip gereklilikleri ihmal ettiği görülmektedir. Özellikle enerji alanındaki yüksek kar beklentileri için yapılan saldırgan yatırım kararları, sağlıklı ve yaşanabilir bir çevre ortamlarının bozulmasına neden olmaktadır. Amacı belli olan bu yatırımların atıkları nedeniyle araziler çoraklaşacak, içme ve kullanma sularının kaliteleri bozulacaktır. Bitki türleri ve popülâsyonları azalacak, Floroklorohidrokarbon kullanımı artacak, aşırı orman kesimi hızlanacaktır. Sonuçta küresel kriz kaçınılmaz olacaktır. Sistematik açıdan bakıldığında günümüzde iktisadi kriz sinyallerine neden olan unsurun küresel kapitalizm olduğu anlaşılmaktadır. Sistem içinde sürdürülebilir iktisadi büyüme, yenilenebilen ve çevre dostu olan enerji kaynaklarını kullanmakla mümkündür. Yapılan bu çalışma ile ekonomik probleme çevre açısından bakılmıştır. Problemin küresel olduğu tespit edilmiştir. Kurumsal yapılanmaların oluşturulmasına dikkat çekilmiş ve çözüm önerileri sunulmuştur. Bu çalışmada, meydana gelebilecek çevre faktöründen meydana gelecek muhtemel ekonomik krizlerin neden ve sonuçları teorik temelde ele alındı. |
|
ÜÇÜNCÜ KILIÇ İZMİR’İN KURTULUŞU VE YÜZBAŞI ŞERAFETTİN ss. 416-418 |
Author : Gürdal ÇETİNKAYA |
Abstract | Full Text |
Abstract :Kitap Tanıtım ve Değerlendirme: ÜÇÜNCÜ KILIÇ İZMİR’İN KURTULUŞU VE YÜZBAŞI ŞERAFETTİN ss. 416-418 |
|
ŞİDDET DİLİ ve VİCDAN |
Author : Çağdaş DEMREN |
Abstract | Full Text |
Abstract :Şiddet bir kimsenin gündelik yaşamının gerçeğidir. İçinde yaşamakta olduğumuz tüm zaman ve mekânları kapsar. Şiddeti açıklaması zordur ve geçmişte onu açıklamaya ve çözümlemeye yönelik birçok farklı çaba söz konusu olmuştur. Gerek felsefe alanında gerekse de sosyal bilimlerde onun hakkında birçok kuramlaştırma çabası içerisine girilmiştir. Fakat bu çabaların hiçbirisi onu tam anlamıyla idrak etmeye yetmemiştir. Burada önemli olan şey, şiddet hakkında yeni bir kuram oluşturma çabasına girişmektense onun hakkındaki bakış açımızı değiştirmeye çalışmaktır. Bu bağlamda şiddet bir gerçeklik ve süreç olarak bir dil olarak düşünülebilir. Onun da kendine özgü bir yapısı ve grameri vardır. Diğer dillerin hükmü kalmadığı an ortaya çıkar. Şiddet sadece tek başına varolabilir. Şiddet kalıcıdır, kendi potansiyeli içerisinde bekler ve daima bizim yanı başımızdadır. Şiddet ancak diğerleriyle birlikte etkileşimsel bir alan içerisinde oluşur. Şiddetin en önemli yönü ona başvuran kimseyi dönüştürüyor olmasıdır. Bu bağlam içerisinde en önemli şey şiddet ve vicdan arasındaki ilişkidir. Vicdan daima şiddetle birlikte diyalektik bir ilişkisellik içerisinde ortaya çıkar. Bu makalede, şiddet ve vicdan arasındaki bu diyalektik birlikte varoluş, felsefik, antropolojik ve kültürel çalışmaları sentezlemeye çalışan bir bakış açısı içerisinde seçilmiş belli örneklerle çözümlenmeye çalışılacaktır. |
|
KALIPLAŞMIŞ RETORİK SORULARIN ANLAMI ÜZERİNE |
Author : Ergün SERİNDAĞ |
Abstract | Full Text |
Abstract :Soru tümceleri günlük hayatta bilgi edinme, kanıtlama, sorgulama, eleştirme, alay etme ve daha birçok amaçla kullanılmaktadır ve edebiyat, dilbilim ve felsefe gibi alanlarda çeşitli araştırmalara konu olmuştur. Genel soru tümceleri üzerine yapılmış pek çok çalışma bulunurken, kalıplaşmış retorik sorularla ilgili çalışmalar dilbilim araştırmalarında fazla yer almamıştır. Bu nedenle, kalıplaşmış retorik soruların diğer sorulardan ayırt edilmesinde karışıklıklar yaşanmaktadır ve retorik sorular neredeyse boş ve gereksiz sorular olarak görülmektedir. Diğer taraftan, Türkçenin söz varlığının bir bölümü kalıplaşmış ifadelerden oluşmakta ve bunun da bir bölümü retorik sorulardır. Söz edimleri kuramı dikkate alındığında insanların iletişim sırasında yeri ve zamanı geldiğinde kullandıkları retorik soruların önemli bir yeri vardır. Zira bir dili konuşan kişi kullandığı her ifade ile bir söz edimi gerçekleştirir ve aynı zamanda dinleyen üzerinde bir etki bırakır ve onun bir eylemde bulunmasını sağlar. Bu açıdan bakıldığında bu çalışmanın amacı kalıplaşmış retorik soruların anlamlarını söz edimleri/söz eylem bağlamında incelemek ve dikkati bu konuya çekmektir. |
|
İLKÖĞRETİM KURUMLARINDA GÖREV YAPAN ÖĞRETMENLERİN ÖRGÜTSEL SESSİZLİK YAŞAMA NEDENLERİ: NİTEL BİR ÇALIŞMA |
Author : Necati CEMALOĞLU, Elif DAŞCI, Fatih ŞAHİN |
Abstract | Full Text |
Abstract :The purpose of this study is to determine the causes of organizational silence experienced by primary school teachers.This research was structured with qualitative research approach. Study group of this study consists of four primary schools teachers as determined by a snowball or chain sampling method. The data was collected through semi-structured interviews and open-ended questionnaires from 4 participants and were analyzed using content analysis technique.As a result of the research, organizational silence is experienced by primary school teachers is derived from administrative, organizational, work-related, and relational reasons.Teachers thoughts about it would be useless to talk because of relational reasons, and school administrators seem to be interested in the so-called because of administrative reasons lead to organizational silence. According to participants, to deal with organizational silence, to be more active and open to new ideas, emphasis on individuality, to have a conciliatory approach, and selecting the practitioners of the profession from willing and voluntary people are required. |
|
TÜRKİYE’NİN ORTADOĞU İLE EKONOMİK İLİŞKİLERİ |
Author : Oktay Salih AKBAY |
Abstract | Full Text |
Abstract : 1970’lere kadar Ortadoğu Bölgesi Türkiye için fazla önem taşımamıştır. 1970’li yılların ortasından ibaren, Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleri nezdindeki öneminin artmasıyla beraber Ortadoğu’nun Türkiye için önemi de giderek artmıştır. Bu çalışmada, Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleriyle olan ekonomik ilişkileri dış ticarete özel bir ağırlık verilerek değerlendirilmektedir. Ortadoğu Bölgesi’nde mevcut siyasi ve ideolojik yapılar Türkiye ve Ortadoğu ülkeleri arasındaki ekonomik ilişkileri büyük oranda belirlemektedir. Bu açıdan, Türkiye- Ortadoğu ülkeleri arasındaki ekonomik ilişkilerin geleceği, büyük oranda Arap Baharı sonrası Bölge’deki yeni ideolojik ve siyasal ortamdan etkilenecektir. |
|